Sayfalar

11/16/2013

bu arada...

"birtakım delimsek hareketler" lafı babamın evde pek kullandığı bir laftı, artık benim devralmam iyi olur diye düşündüm. öpüldün babam... 
zella'nın kedisi...

 şablonumu keçeye iliştirip de fotoğrafını çekmeyi hatırlayabildim :)
 bakalım zella ne isim koyacak bu kediye....
 çok pembe olmuş diyebilirsiniz ama zella'ya en sevdiği rengi sorduğumda "pembe" deyince, başka renk seçmem olası değildi haliyle.


zella'nın en sevdiği hayvanın da kedi olduğunu belirterek bitireyim bu günü de...
p.s. pek yazı yazmıyorum biliyorum ama şimdilik yaptıklarımı fotoğraflamak ve buraya aktarmak bana yetiyor. ama yakında yazılar da gelir herhalde...

11/09/2013

bu da mehmet ağa!


oyuncak desem değil, 
süs desem değil, 
heykel desem değil, 
ne istersen o olur diyelim :)

bunun 
yapım aşamalarını 
çekmeyi unutmuşum...



bir adet muska daha












uzun bir aradan sonra merhaba...

hayat bazen çok durağanlaşıyorsa da gün geliyor birden dinamikleşiyor da. en son yazımdan sonra yeni bir eve taşındım, ve bu sene eylülde de yeni bir işe başladım. evet, artık kadıköy ramda çalışmıyorum, artık ihsan sungu ilkokulunda rehber öğretmenlik yapıyorum ve pek memnunum. hareketli, bazen hengameli, ama pek eğlenceli bir işim oldu.

iş değiştirme ile kendi kendime silkinme girişimlerine başladım, henüz istediğim şekle giremedim, istediğim kadar çalışkan olabilirmiyim bilmiyorum ama en azından yeniden başlangıç yaptım. keçe ve tutkal işlerine girişmiş durumdayım.



perge usulü şans ve bereket muskaları ilk denemeler karşınızda…







bir tanesi huzurlarınızda efenim... bir kaç aşamasını fotoğraflamayı hatırlayıp buraya ekleyebildim :)

11/13/2011

kış bütün soğukluğu ile geldi...

aslında bazen kış sevimli, eğlenceli ve dahası ilginç bir şekilde büyülü görünür gözüme (hayalperestim, yapacak birşey yok bu konuda...). ama bugün keskin bir soğuk görüntüsü var üzerinde havanın, ayrıca renkler fazla mat. puslu diyemiyorum çünkü bazen görüntü puslu da olsa renkler parlak olabiliyor. evet nadir ama oluyor bazen, gerçekten.
blogum bir süredir aklımda, yeni bir maceraya yelken açtım, yapmaya çalıştıklarımı paylaşmak istedim. macera dediğim de dikiş kursuna başlamış olmam, akabinde de dikiş makinesi almış olmam. küçükken kıyafet tasarlamayı, çizmeyi, kesmeyi çok severdim. o yüzden şimdi gayet heyecan içerisindeyim. tembelliğim baskın çıkmazsa abuk subuk tasarımlarımla kadıköyde dolanmayı hayal ediyorum. yasemin tembelliğime tokat atar heralde, zira o da bu dikiş olayının müdavimi oldu. ilk projemiz gayet düz bir etek, ve ben hafif kütük gibi dikmiş durumdayım ama olsun. bütün ıncık cıncığı ile öğretmenimizden yol yordam öğreniyoruz, ki ben ilerde bütün yol yordamları kenara atıp kendi kafama göre çalışabileyim diye :) öyle de fena bir huyum var, kurallara uygun şekilde çalışmayı beceremiyorum, ille de kendime göre yol belirlemem lazım.
kurs projemizden ayrı olarak ilk çalışma için önlük dikmeye karar verdim, tabi ki kendime değil, kardeşime, hoş o da mutfakta pek önlük kullanacak tip değil ama olsun,ben denememi yapayım da diye düşünmüştüm ve planımı uygulamaya koyup dikişimi yaptm. şimdi şurda fotoğrafını yayınlasam ne kadar harika olurdu diye düşünüyorum ama kalkıp da fotoğrafını çekmek ve sonra bilgisayara yüklemek fazlasıyla zul geldiğinden, ve dahası o işe girişirsem bi yerden sonra vazgeçip şu yazdıklarımı da güme atmam gayet ihtimal dahilinde olduğundan, fotoğrafını daha sonra yayınlamaya karar verdim. ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, önlük bayağı bir beğenildi ve aynısından dikmem için siparişler alındı. sanırım el becerilerim gerçekten iyi. baba, baba, bak bir işe yaramışsın :))
yaseminin de dikiş maceralarını yazmayı düşünüyorum ama daha sonra. gerçekten pek eğleniyorum sayesinde.

lisedeyken tamtamına kaptanların giydiği ceketlere benzer bir ceketim vardı, siyah, iki parçalı yakası olan, yandan cepli, kaşe bir ceket/kaban. öyle severdim ki onu. eskiyince çok üzülmüştüm. şimdi düşündüm de madem dikiş makinem var, madem öğreniyorum, neden kendime yine ona benzer bir ceket dikmeyeyim?? tamam bu hemen yapabiliceğim bir proje değil ama bir zaman sonra girişme cesaretinde bulunabilirim. evet, evet böyle de cüretkar olabilirim sanıyorum.
blogun zavallı takipçileri, buradaki saçmalıkları okumaktan sıkıldınız mı? ama bir de şu var, böyle güzel saçmalayabilen birini okumak da hayatta yapılması gereken bir şey. (allam ukala olma çalışmalarımı nasıl seviyorum anlatamam, her ne kadar abuk subuk olsa da...)
neyse neyse, tamam beceriksiz ukalalık çalışmalarıma şimdilik son veriyorum, ve sizi azad ediyorum.
kendinize iyi bakınız ve lütfen bir avuç medya olarak beni izlemeye devam ediniz, lütfen lütfen lütfen....

1/23/2010

çocukluktan bir gün

dışarda lapa lapa kar yağıyor, penceremden izleyebiliyorum. sabah kendimi hasta hissettiğim için geç kalktım, yorganı başıma çekmeyi çok seviyorum. kahvaltıdan sonra tekrar yatağa dönmek, bir süre kitap okumak, sonra biraz daha uyuklamak... en sevdiğim şeylerden, hele de dışarda kar yağarken. tıpkı çocukluğum geri gelmiş gibi oldu. sanki babam salonda sigara içerek dışarda yağan karı seyrediyor, karşısında annem, ortalarında kahve fincanları...
blog yazmayı özlemişim, tamam çok yazmıyordum ama olsun, o kadarını bile özlemişim. hatta unutmuştum bile bir blogumun olduğunu. taa ki http://cafefernando.com/turkce/ ile karşılaşana kadar. canım arkadaşım kader sağolsun, beni siteyle tanıştırdı. yemek bloglarına bakmam ben, ama bu site hoşuma gitti, yazıları hoşuma gitti, fotoğrafları hoşuma gitti, fotoğraflardaki o renkler, o tabak çanaklar en çok hoşuma gitti. işte bu siteyi karıştırırken kendi blogum aklıma geldi, sanırım yine yazmaya başlayacağım. yani bu yazı ile başladım ama devamını da getireceğim demek istedim. öyle işte...

6/21/2009

ee kolajlar dedim değil mi?

buyrun bir tane daha, ekliyim de kolajlar !!! olsun en iyisi, madem öyle lanse ettim.
yok bugun cidden baston yutmuş gibiyim, susturun beni, ben dayanamadım kendime

kolaj ? o da nesi?

geçmiş bir takım işlerime rastladım bilgisayarımda dosya karıştırırken ve neden bu kolajlarımı bloguma koymuyorum ki dedim kendime, ve işte karşınızda !

ya dali'ye zaman zaman fazlası ile sinir olmaktayım ama bazen onun havalarına giriyormuyum diye düşünmeden edemiyorum.

ama yok, ben ona değil bin fırın, yüzbin fırın ekmek yesem yetişemem. herneyse bırakıyorum dali efendiyi.

alın işte ya, kolaj felan filan, yazamadım bir türlü, yok olmadı, çıkmadı seçme saçmalar





6/12/2009

urla'dan canlı yayın

evet, ben koca bir tembelim. bunu gayet kabul ederekten başlıyorum olaya. olay da blogumun yeniden kullanıma açılması. size kokteyl düzenlemek isterdim, şöyle "serin içecekler"!!! ve değişik mezelerle donanmış bir şekilde ama artık bu her zamanki saçma yazımla idare edeceksiniz.

bu zamana kadar ne yaptın! derseniz, kayda değer en büyük çalışma candan'cığımın atölyesine devam etmek ve sedef-candan ile birlikte saçma sapan işler cemiyetini kurmak oldu. haldır haldır çalıştığım sanılmasın tabiki, öyle bişiy olsa, "bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" durumu söz konusu olur. ben sizi tedirgin etmemek için tembelliğimden ödün vermiyorum, merak etmeyiniz...

yazmak istediğim tonla şey var aslında ama bulaşık yıkamam lazım. artık devamını sonra getiririm. ama en azından re-opening yaptım, bu da bişiydir. kendimi ödüllendiriyim de accık dinleneyim...

sevgiler, saygılar

7/04/2008

news news...

http://elmaaltshift.blogspot.com/ sağolsun, varolsun, benim arama yapmaya üşenmemden dolayı haberdar olamayacağım siteleri, klipleri, reklamları vs. hep bulup çıkarıyor bir yerlerden, harika iş yapıyor velhasıl. neyse yine bir reklam gördüm, hp reklamı ve çok beğendim. reklamı ayrı, bilgisayarı ayrı sevdim desem yeri.

(yazılarımı da rengarenk yaptım işte, oh ya...)