Sayfalar

1/30/2008

müdanasız olmak:

radyo eksen'de ayça şen'in programını takip eden, dinleyen var mı bilmiyorum. takip edenler bilir, egosu yüksek biriymiş gibi görünüyor ama aslında mütevazi bir kişilik bence, yani ben öyle hissediyorum. bazen de ziyadesiyle fazla konuştuğu için yeter deyip radyoyu susturduğum oluyor ama yine de seviyorum programını ve onu dinlemeyi.
her neyse, sadede geleyim, geçen bir programında müdanasız olmaktan bahsediyordu. kendisi öyleymiş, yani genelde öyle olmaya çalışıyordur diyelim. başkalarının bizim hakkımızda söylediklerine, yaptıklarına çok da fazla takılmamak, buna bağlı yaşamamaktı sanırım kastettiği. bir de yapmak ve söylemek istediklerimizi çok da içimizde tutmamak, evet ben bunu da aldım söylediğinden. bi "müdanasız olmak" lafından kendime göre de ne çok anlam çıkarmışım o ayrı konu ya.
haklı değil mi ama yahu. bir yere kadar tabiki de başkalarının (bu başkaları sevdiklerimiz, yakınlarımız olacaktır haliyle) bize tavırları etkili olacak, bunun olmaması imkansız zaten de, yine de kendi içimizde müdanasız olmayı başarmalıyız, en azından ben başarsam kendi adıma pek hayırlı bişi yapmış olacağım.
ayça şen'in dediği gibi, fazla müdahaleye kalkışan birine "hayt,hoyt, bi uçan tekme, bi yumruk..." deyip kendime bakarsam pek güzel olacak.
ve ve, ertelememek, işte bu da çoook önemli bir konu. buna sonra değineceğim galiba. herkesin de derdiydi ya benim yazım, neyse takılıyorum kendi sayfam değil mi ya,istediğimi yazarım. heyt, hoyt ....

1/20/2008

sayfamdaki bazı videolara ne oldu diye merak ederken, bir de baktım ki, youtube mahkeme kararıyla erişimi yasaklanmış bir site haline gelmiş.
ben ölümden, içimizde yer eden abuk ağırlıklardan bahsederken olan bitene bak dünyadaki. sürtüşme her zaman daha kolayımıza geliyor değilmi.
oyun mu ölüm?

tuhaf olaylar yaşıyoruz aslında şu hayatta. biz saçma işlerle uğraşıp, manasız tartışmalar-kırgınlıklar yaşarken bir anda pat diye hayatımızdaki biri ölebiliyor, puf diye bir hayat sönebiliyor. anlaması, alışması zor işler bunlar. belki ölüm korkusundan yapıyoruz bütün o yaptıklarımızı, ufacık şeyler yüzünden bile edilen kavgaları. ama bi an sonra ölüm geldiğinde bütün o söylenmek istenip de lafı bile edilememiş, içimizde itinayla yer etmiş o cümleler, ne oluyor onlara? edilen kavgalar, söylenen tartışma kelimeleri, iğneleri laflar, onlara ne oluyor? hepimizin içinde çıban gibi kalıyor işte.
söylenmek istenip de habire ertelenen güzel sözler, itiraflar hepsi kocaman bir boşluk yaratıyor içimizde, yerlerini bulamadıkları, sahiplerine ulaşamadıkları için.
saçma bi takım olaylar yüzünden sarf edilen incitici sözler de taş gibi bi ağırlık yapıyor içimizde. çünkü onlar gerçekte isteyerek söylenmemiş, manasızca, anlık bir sinirle ağızdan kaçmış sözler oluyor.

1/06/2008

"Eternal Sunshine of the Spotless Mind" ve de "Science des rêves, La" filmlerini duymayan, seyretmeyen belki vardır ama en azından yönetmen michel gondry'yi bu reklamdan tanıyın diye bloguma yerleştiriyorum. filmler gerçekten gerçekten harika özellikle de "rüya bilmecesi", nasıl desem; çocuksu, kolajımsı, oyunsu, harika işte ya. fırsat bulursanız onu izleyin bari. bu reklam, yönetmenin filmleri hakkında fikir verecektir bence. yanında çaycılık bile olsa yapabileceğim yönetmenlerden biri kendisi. tim burton ve miyazaki de diğer yönetmenler.işte öyle birşey. bu arada hp'nin reklamlarının çoğu güzel ve kaliteli, en azından bence.

hah,eşşek kadar da koydum videoyu. görmemiş bloguna video koymayı öğrenmiş ve sonraaaa ipin ucu kopmuş.yok tamam işi çok abartmayacağım ama bazı görüntüler var ki, onların blogumda yer almasından memnuniyet duyacağım, bilakis mutlu olacağım. bu video da onlardan biri işte.izleyin falan filan

1/05/2008

fiona apple hayranıysam...
evet,bunu burada açıkça itiraf etmenin vakti, zamanı geldi. ben fiona apple isimli hatuna gizliden gizliye, ne gizlisi artık alenen itiraf ettim, hayranım. sesi gerçekten çok çok hoşuma gidiyor. kabul etmek gerekir ki çok hoş bir bayan. şarkılarını da dinlemeyi pek seviyorum. of, çok kuru bir itirafname oldu bu, bana yakışmadı, ama kadını dinlerken nutkum tutuluyor, kelimelerim aklımdan uçup gidiyor. amanın aşk itirafı gibi oldu ama değil tabii ki de :)
şimdik; aşağıdaki şarkısı var ki, varkiii, nedense bayılıyorum bu şarkıya, hem sözleri çok hoşuma gidiyor, hem de garip bir şarkı aslında, rock diyemezsin türüne, ama klasik de diyemezsin. piyano seven biri olduğum için ekstra cezbediyor beni. şarkıyı da kadın gibi tarif ettim ya, bravo bana, cezbeden şarkı nasıl olur, oluyormuş meğer. neyse bir de garip durma noktaları var, hoşuma gidiyor bunlar da. bu tip bi duruşlar bjork'un de bi şarkısında var, hatırlarsam onu da eklerim bir ara artık. neyse ben susayım da kadını rahat rahat izleyin, dinleyin, vs vs.....

Desperate Housewives
bu diziyi kaç kişi sever eder bilemiyorum ama ben başlangıcını yani introsunu ziyadesiylen beğeniyorum, kolaj gibi yapılmış, yani bana o hissi veriyor. izleyin siz ne düşüneceksiniz.
ha bu arada sonunda bloguma video koymayı becerdim, yardımları için "huysuz"a teşekkürlerimi borç bilirim, kendisini sinir etmek suretiyle biraz bir kızdırdım ama geçer diye umut ediyorum.

1/01/2008

yaptım işte sonunda ilk kuklamı yaptım:
yanda gördüğünüz üzre isabel tamamlandı. isim annesi de sedef oldu, sağolsun. şimdi, kabul ediyorum ki bazı hataları var, bazı kısımları da istediğim gibi olmadı, yüzü mesela, tam istediğim ifade olmadı ama ama burada ilk çalışma olmasına dikkat çekiyorum. lütfen lütfen. ilk kez bir kukla oymaya kalkın da bakayım siz nasıl yapıyorsunuz. o kadar da kolay değil yani, rica ederim. kukla ustalarına buradan saygılarımı ve hürmetlerimi yolluyorum.
hey neyse, yine de isabel gözümün bebeği durumunda haliyle, ilk bebek olma ünvanıyla.
bu arada bu kukla mahlukatlarını, kukla milletini oynatmak da ayrı bir maharet ve çalışma gerektiriyormuş, onu da buradan açıkça söyleyeyim. o kadar ipi ve de uzvu idare etmek pek de kolay değil pek sayın okuyucular. ayağınızı denk alın yani, ben oynatırım ne var diye ortalara çıkmayın.
işte böyle, kısaca bir tanıtımını yapayım dedim pek sevgili marionettemin, isabelimin. lütfen sevgiyle yaklaşın kendisine, bakmayın ukala, küçümser şekilde duran dudaklarına, içinde kırılgan bir bebektir o. annesi benim iyi biliyorum.
umarım umarım en yakın zamanda yanına kardeşler gelecek, hatta bir adet de sevgili olursa iyi olur, belki dudakları biraz gevşer, kızcağız yalnız ne de olsa.
tebrikleri kabul ediyorum, teşekkürler teşekkürler, bil mukabele, vesaire vesaire...
küçük-sanal pe dükkanı:

iç bulantısı, beyin şaşırması, hayalsel dünyalar, fikir çarpışmaları, karnabahar isyanları, kararsızlık köpükleri, dalgınlık yo-yoları, hayal yahnileri, 78. rüya savaşları, karmaşa dilekleri, ukalalık buhranları, sümüksü aşklar, kıskançlık kusmukları, insan puzzleları, zeka kırıntıları, psikolojik saçmalar, dışkısal sanatlar, melodili iğrençlikler, çizgisel hayatlar, iyilik halüsinasyonları, odundan beyinler, balondan kalpler, sahtekarlık çiçekleri, takıntı geometrileri, yalnızlık bulutları, kalleşlik yemekleri
hepsi, dünyadaki örnekleri gibi - daha ucuza!!!