Sayfalar

7/04/2008

news news...

http://elmaaltshift.blogspot.com/ sağolsun, varolsun, benim arama yapmaya üşenmemden dolayı haberdar olamayacağım siteleri, klipleri, reklamları vs. hep bulup çıkarıyor bir yerlerden, harika iş yapıyor velhasıl. neyse yine bir reklam gördüm, hp reklamı ve çok beğendim. reklamı ayrı, bilgisayarı ayrı sevdim desem yeri.

(yazılarımı da rengarenk yaptım işte, oh ya...)

5/05/2008

kraft kağıdı ihtiyacı içindeyim:

ben paylaşımcı bir insanım; gördüğüm, dinlediğim, dokunduğum ve de tattığım harika şeyleri paylaşmaktan zerrece çekinmem.
11. istanbul kukla festivalinde ispanyol gösterisi olan "kraft"a gittik geçen günü, kimlerle olduğu tahmin edilebilir, edemeyen de etmesin canım, herkes herşeyi öğrenmek zorunda değil ya.
neyse neyse, gösteri genel olarak tahmin ettiğimiz, bildiğimiz kukla gösterilerinden değildi. zira ortada kukla filan yoktu, oynatıcılar ki 3 kişiydi, bir platform ya da sahne arkasında gizli değildi yani onlar da oynuyordu. resmen ıvır zıvırla oynayıp, basit eşyalarla müzik yaptıklar ama o kadar harikaydılar ki, hepimiz bayıldık.
http://www.bambalina.es/espec_05.php
buradan videolarını izleyip fikir edinebilirsiniz azıcık.

4/29/2008

son dakika haberi:


sedef'in şu dakikada ulaştırdığı seramik balıkımın fotoğraflarını
burada poz poz sergilemeden duramadım. tamam, görmemişin bir tasarımı olmuş, havalara girmeden duramamış. napiyim ben de sevdim bu işimi.





hür doğdum, hür yaşarım:


ideefixe'yi dolaşıyordum, yeni bir koli sipariş vermek için; orada rastladım ajda pekkan kitabına: hür doğdum, hür yaşarım. başlığım bu olsun bugün de dedim.

başlıkla uğraşırken yazacağımı unuttum o da ayrı bir mesele.

hah, hatırladım. insanlara neden genelde geceleri basar hülasalar? ben ve benim çevremdekilere genelde gece basıyor en azından. öyle bir darlanma hasıl gösteriyor ki anlatamam, film seyretmeye kalkışıp 15 dk sonra vazgeçmeler, kitap okumaya kalkışıp bir kelimeyi 5 kere okuyup yine de anlamlandıramamalar, müzik dinlemeye girişip 5 cd deneyip pes etmeler... ve bilimum başka denemeler. nedir bu allah aşkına? nedir bizim sıkıntımız? ya da sıkıntısızlığımız mı demeliyim?

son zamanlardaki favorim replikas. "avaz" albümleri bana o kadar iyi geliyor ki anlatamam, anlatmamı beklemeyin,anlatamam diyorum. sadece gece basan hülasalarıma tam da ilaç olan müzik diyeceğim. şarkı sözleri belki de herkese manalı gelmeyebilir, bana ise bilhassa anlamlı geliyor. seviyorum işte replikası.

replikas'ı da geçtik, gelelim beat edebiyatı, beat modası, beatniklere. evet, bu konu da her daim ilgimi çeken bir konudur. punk akımını etkileyen bir akım olup, punk kadar ilgimi cezbeden bir alandır beat, beatnikler. ne yazıkki türkçe kaynak çok zengin değil, tamam gittikçe çoğalıyor ama yine de bana yeterli gelmiyor. ha, hepsini takır takır okudum mu da konuşuyorum, okumadım henüz ama elbet okuyacağım sayın blogumun takipçileri. buradan elif arkadaşıma özlem bulutları yolluyorum. onun gibi ingilizceden zehir gibi okuyabilmeyi çok isterdim ama ben onun kadar dillere yatkın değilim. elif seni gerçekten çok özledim bu arada, burnumda tütüyorsun.

şimdi bir de yaptığım son kolajımı yapıştırayım ve bugünkü gevezeliğimi bitireyim.
pekala, kabul ediyorum sedef, senin son yaptığın 2 kolaj kadar güzel olmadı. ama ne yapayım senin terkedilme avantajın!!! vardı. acılarla döşedin o kolajları :p
neyse, güzel bir takım dergiler bulabilirsek, daha içime sinen kolajlar yapıştırma şansım olacak. bana iyi şanslar dileyin lütfen.

4/23/2008

başlık mı? o da nesi?

pekala, kafa karışıklığını düzeltmenin en iyi yolu nedir? bunu bilen var mı? eğer kesin çözümü bilen varsa, lütfen bana da söylesin.
evet, bu derdimi açıkladıktan sonra yazıya gelebiliriz. bugün "muğlak olma" yı işleyeceğiz. konuklarımı göremiyorum, yine her zamanki gibi ekilmişim ve görünen o ki programı tek başıma yapacağım (of, konuya girmek için ne saçma bir başlangıç oldu, kafa karışıklığıma verilmesi önemle rica olunur)
muğlak olmayı seviyorum sanırım. yani; sinirli görünsem de aslında içimde sakin olduğum, ya da hanım hanımcık giyinmiş bi şekilde dolansam da içimde hergelenin teki olduğum (bu hergelelik erkeklere mahsus bir özellik olarak görülse de, bence bazen kızlar da pekala hergele olabilir, olmalıdır da) zamanları seviyorum.
olduğumdan farklı biri gibi görünmek değil ama kastettiğim. ama düşündüm de üstte yazdığım şey biraz onu çağrıştırdı. yok bugün istediğim gibi ifade edemiyorum kendimi, ama ısrarla yazmaya da devam ediyorum.
demek istediğim belirsiz olmak, karşımdakinde öyle bi fikir bırakmak hoşuma gidiyor bazen. benim ne halt olduğumu kestirememesi ilginç ama hoş geliyor işte. bazen görünmez olmak ister ya insan (hepimiz istemişizdir hayatımızda sanırım) işte onun gibi birşey diyeyim ben.
ee, ne demeye yazdın bütün bu lafları derseniz, hiç bir amacım yoktu açıkçası.
boris vian seven varmıdır, bu yazdığım yazıları okuyanlardan acaba? ben çok severim de kitaplarını. resmen burnunun dikine giden, kafasında ne varsa onu yazan ama allah için güzel yazan bir adam kendisi. ben böyle düşünüyorum tabii ki.
konudan konuya atlamak bir nevi dikkat dağınıklığına işaret olabilir ve evet sanırım bu aralar dikkatim pek dağınık, kafa karışıklığının etkilerinden olabilir.
bazen temiz bir pataklanmanız gerektiğini düşündüğünüz oldu mu hiç? benim zaman zaman olur. sanki iyi bir dayak kafamı temizleyip beni kendime getirecek ve adam edebilecek gibi gelir. hiç dayak yemedim işe yarar mı bilemiyorum ama.
aslında bir süredir bahsetmek istediğim bir manken var. ama şu anda istediğim gibi bir resmini bulup da bloga koymaya fazlasıyla üşendiğim için manken eli böğründe bekleyecek.
zaten bugün ziyadesiyle saçmaladım. neyse ki kimseler okumuyor blogumu.

4/05/2008

laylay looom

bu güzelleri ne zamandır bloguma misafir etmek istiyordum da, kısmet bugüneymiş. evet, farkındayım bir süredir yazı yazmıyorum, kafama kakılmasına gerek yok (kendi kendime kakıyorum, sanılmasın ki takipçim çok ve yazmadığım için sitem mailleri aldım, peeh yok yahu, nerdee...) olay sadece ve sadece kronik tembelliğimden kaynaklanıyor.

buradan pek muhterem seramik öğretmenim gizem'e hürmetlerimi yolluyorum, aklımda pano/kukla/pop-up books/paper dolls konuları fıldır fıldır dönüyor ve elbet bunları karıştırıp istediğiniz şekilde bir iş yumurtlayacağım, her ne kadar şu an çizime geçmemiş olsam da.

ama bugünkü konumuz şu resimdeki çıtır çerezler. kendileri benim 2 gevrek yeğenim olurlar, isimleri de derin ve aref. isimleri hakkında dalga geçeni çizerim o yüzden hiç ağzınızı açmayın.

bu fotoğraf biraz eski, eski derken birkaç ay öncesinin, zira aref o yatan-uyuyan masum bey görünüşünden çıkmış durumda artık, her yöne itinayla ve şaşırtıcı bir hızla el atan ama gülümsemesiyle ortalığı yumuşatma taktiğini şimdiden kullanan, geleceğin "hırt" adayı oldu. hey dedesi, yukardan kahkahanı atabilirsin, "hırt"lık senden başkasından geçmiş olamaz.

derinciğim ise inadı tuttuğunda insanı çileden çıkarsa da, her daim şaşırtmaya, güldürmeye ve coşturmaya muktedir "genç bayan" ! (yerim onun genç bayanlığını)

bugün çok fazla bir şey yazmayacağım onlar hakkında, sadece mankenleri tanıtım maiyetindeydi bu satırlar :P maceralar gelecek sayılarımızda, bakkalınızdan itinayla istemeyi unutmayın.

2/04/2008



pekala bu video ve şarkısını da çok sevdim erke, eklemeyi kendime ve sana bir borç bildim. :)
bu arada brokebrain in youtube sayfası linklerimde bulunmaktadır, ısrarla izleyin demekteyim efendim, istirham ederim vs vs...
brokebrain

pek sevdiğim ve müthiş yetenekli bulduğum dost adayım brokebrain comment yazmış,ben ona ordan cevap vermek istemedim haliyle.
fiona apple hayranlığımız bizi bir kere daha ortak bir paydada buluşturuyor, ne güzel ne güzel. ve comment olarak ekleyemediğin fionayı hemen burda yayınlıyorum, zira benim de sevdiğim şarkılarından biri.

evet, bunu da hallettikten sonra devam edebilirim. brokebrain arkadaşım (dost adayım diye belirtiyim ki bolbol, feyz alsın kendisi) gerçekten yeteneğine hayran olduğum insanlardan biri. youtube da videolarını brokebrain diyerek aradığınızda listeleyip izlemeniz mümkün, ki izleyin lütfen. ayrıca kişi olarak da yakınlık duyduğum yönleri var ki, bunları kendisi bilir, aramızda kalsın o yüzden.
şimdi bu nevişahsına münhasır arkadaşımın (dost adayımın-kesin bu tekrarlarıma yorum getiricek) bloglarını listeme ekliyim dedim ama sürü sepet yapmış kendisi.
hepsini buraya koyucam ayrıca bi tanesini de link listeme eklicem.
http://fotoporfolyo.blogspot.com/
http://ërke.blogspot.com/
http://yazmalar.blogspot.com/
http://kontakportfolyo.blogspot.com/
http://videoportfolyo.blogspot.com/
evet,çocuk pek bi üretken gördüğünüz gibi. videolarına bakın bakın diyorum tekrardan işte, o kadar. erke ya, senlen cidden dost olup iş yapmak istiyorum, bak burdan da ilan ettim gördün değilmi.
son.

1/30/2008

müdanasız olmak:

radyo eksen'de ayça şen'in programını takip eden, dinleyen var mı bilmiyorum. takip edenler bilir, egosu yüksek biriymiş gibi görünüyor ama aslında mütevazi bir kişilik bence, yani ben öyle hissediyorum. bazen de ziyadesiyle fazla konuştuğu için yeter deyip radyoyu susturduğum oluyor ama yine de seviyorum programını ve onu dinlemeyi.
her neyse, sadede geleyim, geçen bir programında müdanasız olmaktan bahsediyordu. kendisi öyleymiş, yani genelde öyle olmaya çalışıyordur diyelim. başkalarının bizim hakkımızda söylediklerine, yaptıklarına çok da fazla takılmamak, buna bağlı yaşamamaktı sanırım kastettiği. bir de yapmak ve söylemek istediklerimizi çok da içimizde tutmamak, evet ben bunu da aldım söylediğinden. bi "müdanasız olmak" lafından kendime göre de ne çok anlam çıkarmışım o ayrı konu ya.
haklı değil mi ama yahu. bir yere kadar tabiki de başkalarının (bu başkaları sevdiklerimiz, yakınlarımız olacaktır haliyle) bize tavırları etkili olacak, bunun olmaması imkansız zaten de, yine de kendi içimizde müdanasız olmayı başarmalıyız, en azından ben başarsam kendi adıma pek hayırlı bişi yapmış olacağım.
ayça şen'in dediği gibi, fazla müdahaleye kalkışan birine "hayt,hoyt, bi uçan tekme, bi yumruk..." deyip kendime bakarsam pek güzel olacak.
ve ve, ertelememek, işte bu da çoook önemli bir konu. buna sonra değineceğim galiba. herkesin de derdiydi ya benim yazım, neyse takılıyorum kendi sayfam değil mi ya,istediğimi yazarım. heyt, hoyt ....

1/20/2008

sayfamdaki bazı videolara ne oldu diye merak ederken, bir de baktım ki, youtube mahkeme kararıyla erişimi yasaklanmış bir site haline gelmiş.
ben ölümden, içimizde yer eden abuk ağırlıklardan bahsederken olan bitene bak dünyadaki. sürtüşme her zaman daha kolayımıza geliyor değilmi.
oyun mu ölüm?

tuhaf olaylar yaşıyoruz aslında şu hayatta. biz saçma işlerle uğraşıp, manasız tartışmalar-kırgınlıklar yaşarken bir anda pat diye hayatımızdaki biri ölebiliyor, puf diye bir hayat sönebiliyor. anlaması, alışması zor işler bunlar. belki ölüm korkusundan yapıyoruz bütün o yaptıklarımızı, ufacık şeyler yüzünden bile edilen kavgaları. ama bi an sonra ölüm geldiğinde bütün o söylenmek istenip de lafı bile edilememiş, içimizde itinayla yer etmiş o cümleler, ne oluyor onlara? edilen kavgalar, söylenen tartışma kelimeleri, iğneleri laflar, onlara ne oluyor? hepimizin içinde çıban gibi kalıyor işte.
söylenmek istenip de habire ertelenen güzel sözler, itiraflar hepsi kocaman bir boşluk yaratıyor içimizde, yerlerini bulamadıkları, sahiplerine ulaşamadıkları için.
saçma bi takım olaylar yüzünden sarf edilen incitici sözler de taş gibi bi ağırlık yapıyor içimizde. çünkü onlar gerçekte isteyerek söylenmemiş, manasızca, anlık bir sinirle ağızdan kaçmış sözler oluyor.

1/06/2008

"Eternal Sunshine of the Spotless Mind" ve de "Science des rêves, La" filmlerini duymayan, seyretmeyen belki vardır ama en azından yönetmen michel gondry'yi bu reklamdan tanıyın diye bloguma yerleştiriyorum. filmler gerçekten gerçekten harika özellikle de "rüya bilmecesi", nasıl desem; çocuksu, kolajımsı, oyunsu, harika işte ya. fırsat bulursanız onu izleyin bari. bu reklam, yönetmenin filmleri hakkında fikir verecektir bence. yanında çaycılık bile olsa yapabileceğim yönetmenlerden biri kendisi. tim burton ve miyazaki de diğer yönetmenler.işte öyle birşey. bu arada hp'nin reklamlarının çoğu güzel ve kaliteli, en azından bence.

hah,eşşek kadar da koydum videoyu. görmemiş bloguna video koymayı öğrenmiş ve sonraaaa ipin ucu kopmuş.yok tamam işi çok abartmayacağım ama bazı görüntüler var ki, onların blogumda yer almasından memnuniyet duyacağım, bilakis mutlu olacağım. bu video da onlardan biri işte.izleyin falan filan

1/05/2008

fiona apple hayranıysam...
evet,bunu burada açıkça itiraf etmenin vakti, zamanı geldi. ben fiona apple isimli hatuna gizliden gizliye, ne gizlisi artık alenen itiraf ettim, hayranım. sesi gerçekten çok çok hoşuma gidiyor. kabul etmek gerekir ki çok hoş bir bayan. şarkılarını da dinlemeyi pek seviyorum. of, çok kuru bir itirafname oldu bu, bana yakışmadı, ama kadını dinlerken nutkum tutuluyor, kelimelerim aklımdan uçup gidiyor. amanın aşk itirafı gibi oldu ama değil tabii ki de :)
şimdik; aşağıdaki şarkısı var ki, varkiii, nedense bayılıyorum bu şarkıya, hem sözleri çok hoşuma gidiyor, hem de garip bir şarkı aslında, rock diyemezsin türüne, ama klasik de diyemezsin. piyano seven biri olduğum için ekstra cezbediyor beni. şarkıyı da kadın gibi tarif ettim ya, bravo bana, cezbeden şarkı nasıl olur, oluyormuş meğer. neyse bir de garip durma noktaları var, hoşuma gidiyor bunlar da. bu tip bi duruşlar bjork'un de bi şarkısında var, hatırlarsam onu da eklerim bir ara artık. neyse ben susayım da kadını rahat rahat izleyin, dinleyin, vs vs.....

Desperate Housewives
bu diziyi kaç kişi sever eder bilemiyorum ama ben başlangıcını yani introsunu ziyadesiylen beğeniyorum, kolaj gibi yapılmış, yani bana o hissi veriyor. izleyin siz ne düşüneceksiniz.
ha bu arada sonunda bloguma video koymayı becerdim, yardımları için "huysuz"a teşekkürlerimi borç bilirim, kendisini sinir etmek suretiyle biraz bir kızdırdım ama geçer diye umut ediyorum.

1/01/2008

yaptım işte sonunda ilk kuklamı yaptım:
yanda gördüğünüz üzre isabel tamamlandı. isim annesi de sedef oldu, sağolsun. şimdi, kabul ediyorum ki bazı hataları var, bazı kısımları da istediğim gibi olmadı, yüzü mesela, tam istediğim ifade olmadı ama ama burada ilk çalışma olmasına dikkat çekiyorum. lütfen lütfen. ilk kez bir kukla oymaya kalkın da bakayım siz nasıl yapıyorsunuz. o kadar da kolay değil yani, rica ederim. kukla ustalarına buradan saygılarımı ve hürmetlerimi yolluyorum.
hey neyse, yine de isabel gözümün bebeği durumunda haliyle, ilk bebek olma ünvanıyla.
bu arada bu kukla mahlukatlarını, kukla milletini oynatmak da ayrı bir maharet ve çalışma gerektiriyormuş, onu da buradan açıkça söyleyeyim. o kadar ipi ve de uzvu idare etmek pek de kolay değil pek sayın okuyucular. ayağınızı denk alın yani, ben oynatırım ne var diye ortalara çıkmayın.
işte böyle, kısaca bir tanıtımını yapayım dedim pek sevgili marionettemin, isabelimin. lütfen sevgiyle yaklaşın kendisine, bakmayın ukala, küçümser şekilde duran dudaklarına, içinde kırılgan bir bebektir o. annesi benim iyi biliyorum.
umarım umarım en yakın zamanda yanına kardeşler gelecek, hatta bir adet de sevgili olursa iyi olur, belki dudakları biraz gevşer, kızcağız yalnız ne de olsa.
tebrikleri kabul ediyorum, teşekkürler teşekkürler, bil mukabele, vesaire vesaire...
küçük-sanal pe dükkanı:

iç bulantısı, beyin şaşırması, hayalsel dünyalar, fikir çarpışmaları, karnabahar isyanları, kararsızlık köpükleri, dalgınlık yo-yoları, hayal yahnileri, 78. rüya savaşları, karmaşa dilekleri, ukalalık buhranları, sümüksü aşklar, kıskançlık kusmukları, insan puzzleları, zeka kırıntıları, psikolojik saçmalar, dışkısal sanatlar, melodili iğrençlikler, çizgisel hayatlar, iyilik halüsinasyonları, odundan beyinler, balondan kalpler, sahtekarlık çiçekleri, takıntı geometrileri, yalnızlık bulutları, kalleşlik yemekleri
hepsi, dünyadaki örnekleri gibi - daha ucuza!!!