Sayfalar

4/29/2008

son dakika haberi:


sedef'in şu dakikada ulaştırdığı seramik balıkımın fotoğraflarını
burada poz poz sergilemeden duramadım. tamam, görmemişin bir tasarımı olmuş, havalara girmeden duramamış. napiyim ben de sevdim bu işimi.





hür doğdum, hür yaşarım:


ideefixe'yi dolaşıyordum, yeni bir koli sipariş vermek için; orada rastladım ajda pekkan kitabına: hür doğdum, hür yaşarım. başlığım bu olsun bugün de dedim.

başlıkla uğraşırken yazacağımı unuttum o da ayrı bir mesele.

hah, hatırladım. insanlara neden genelde geceleri basar hülasalar? ben ve benim çevremdekilere genelde gece basıyor en azından. öyle bir darlanma hasıl gösteriyor ki anlatamam, film seyretmeye kalkışıp 15 dk sonra vazgeçmeler, kitap okumaya kalkışıp bir kelimeyi 5 kere okuyup yine de anlamlandıramamalar, müzik dinlemeye girişip 5 cd deneyip pes etmeler... ve bilimum başka denemeler. nedir bu allah aşkına? nedir bizim sıkıntımız? ya da sıkıntısızlığımız mı demeliyim?

son zamanlardaki favorim replikas. "avaz" albümleri bana o kadar iyi geliyor ki anlatamam, anlatmamı beklemeyin,anlatamam diyorum. sadece gece basan hülasalarıma tam da ilaç olan müzik diyeceğim. şarkı sözleri belki de herkese manalı gelmeyebilir, bana ise bilhassa anlamlı geliyor. seviyorum işte replikası.

replikas'ı da geçtik, gelelim beat edebiyatı, beat modası, beatniklere. evet, bu konu da her daim ilgimi çeken bir konudur. punk akımını etkileyen bir akım olup, punk kadar ilgimi cezbeden bir alandır beat, beatnikler. ne yazıkki türkçe kaynak çok zengin değil, tamam gittikçe çoğalıyor ama yine de bana yeterli gelmiyor. ha, hepsini takır takır okudum mu da konuşuyorum, okumadım henüz ama elbet okuyacağım sayın blogumun takipçileri. buradan elif arkadaşıma özlem bulutları yolluyorum. onun gibi ingilizceden zehir gibi okuyabilmeyi çok isterdim ama ben onun kadar dillere yatkın değilim. elif seni gerçekten çok özledim bu arada, burnumda tütüyorsun.

şimdi bir de yaptığım son kolajımı yapıştırayım ve bugünkü gevezeliğimi bitireyim.
pekala, kabul ediyorum sedef, senin son yaptığın 2 kolaj kadar güzel olmadı. ama ne yapayım senin terkedilme avantajın!!! vardı. acılarla döşedin o kolajları :p
neyse, güzel bir takım dergiler bulabilirsek, daha içime sinen kolajlar yapıştırma şansım olacak. bana iyi şanslar dileyin lütfen.

4/23/2008

başlık mı? o da nesi?

pekala, kafa karışıklığını düzeltmenin en iyi yolu nedir? bunu bilen var mı? eğer kesin çözümü bilen varsa, lütfen bana da söylesin.
evet, bu derdimi açıkladıktan sonra yazıya gelebiliriz. bugün "muğlak olma" yı işleyeceğiz. konuklarımı göremiyorum, yine her zamanki gibi ekilmişim ve görünen o ki programı tek başıma yapacağım (of, konuya girmek için ne saçma bir başlangıç oldu, kafa karışıklığıma verilmesi önemle rica olunur)
muğlak olmayı seviyorum sanırım. yani; sinirli görünsem de aslında içimde sakin olduğum, ya da hanım hanımcık giyinmiş bi şekilde dolansam da içimde hergelenin teki olduğum (bu hergelelik erkeklere mahsus bir özellik olarak görülse de, bence bazen kızlar da pekala hergele olabilir, olmalıdır da) zamanları seviyorum.
olduğumdan farklı biri gibi görünmek değil ama kastettiğim. ama düşündüm de üstte yazdığım şey biraz onu çağrıştırdı. yok bugün istediğim gibi ifade edemiyorum kendimi, ama ısrarla yazmaya da devam ediyorum.
demek istediğim belirsiz olmak, karşımdakinde öyle bi fikir bırakmak hoşuma gidiyor bazen. benim ne halt olduğumu kestirememesi ilginç ama hoş geliyor işte. bazen görünmez olmak ister ya insan (hepimiz istemişizdir hayatımızda sanırım) işte onun gibi birşey diyeyim ben.
ee, ne demeye yazdın bütün bu lafları derseniz, hiç bir amacım yoktu açıkçası.
boris vian seven varmıdır, bu yazdığım yazıları okuyanlardan acaba? ben çok severim de kitaplarını. resmen burnunun dikine giden, kafasında ne varsa onu yazan ama allah için güzel yazan bir adam kendisi. ben böyle düşünüyorum tabii ki.
konudan konuya atlamak bir nevi dikkat dağınıklığına işaret olabilir ve evet sanırım bu aralar dikkatim pek dağınık, kafa karışıklığının etkilerinden olabilir.
bazen temiz bir pataklanmanız gerektiğini düşündüğünüz oldu mu hiç? benim zaman zaman olur. sanki iyi bir dayak kafamı temizleyip beni kendime getirecek ve adam edebilecek gibi gelir. hiç dayak yemedim işe yarar mı bilemiyorum ama.
aslında bir süredir bahsetmek istediğim bir manken var. ama şu anda istediğim gibi bir resmini bulup da bloga koymaya fazlasıyla üşendiğim için manken eli böğründe bekleyecek.
zaten bugün ziyadesiyle saçmaladım. neyse ki kimseler okumuyor blogumu.

4/05/2008

laylay looom

bu güzelleri ne zamandır bloguma misafir etmek istiyordum da, kısmet bugüneymiş. evet, farkındayım bir süredir yazı yazmıyorum, kafama kakılmasına gerek yok (kendi kendime kakıyorum, sanılmasın ki takipçim çok ve yazmadığım için sitem mailleri aldım, peeh yok yahu, nerdee...) olay sadece ve sadece kronik tembelliğimden kaynaklanıyor.

buradan pek muhterem seramik öğretmenim gizem'e hürmetlerimi yolluyorum, aklımda pano/kukla/pop-up books/paper dolls konuları fıldır fıldır dönüyor ve elbet bunları karıştırıp istediğiniz şekilde bir iş yumurtlayacağım, her ne kadar şu an çizime geçmemiş olsam da.

ama bugünkü konumuz şu resimdeki çıtır çerezler. kendileri benim 2 gevrek yeğenim olurlar, isimleri de derin ve aref. isimleri hakkında dalga geçeni çizerim o yüzden hiç ağzınızı açmayın.

bu fotoğraf biraz eski, eski derken birkaç ay öncesinin, zira aref o yatan-uyuyan masum bey görünüşünden çıkmış durumda artık, her yöne itinayla ve şaşırtıcı bir hızla el atan ama gülümsemesiyle ortalığı yumuşatma taktiğini şimdiden kullanan, geleceğin "hırt" adayı oldu. hey dedesi, yukardan kahkahanı atabilirsin, "hırt"lık senden başkasından geçmiş olamaz.

derinciğim ise inadı tuttuğunda insanı çileden çıkarsa da, her daim şaşırtmaya, güldürmeye ve coşturmaya muktedir "genç bayan" ! (yerim onun genç bayanlığını)

bugün çok fazla bir şey yazmayacağım onlar hakkında, sadece mankenleri tanıtım maiyetindeydi bu satırlar :P maceralar gelecek sayılarımızda, bakkalınızdan itinayla istemeyi unutmayın.